21 Ocak 2009 Çarşamba

french dinner at belgium

film ismi gibi oldu :) burda edindiğim bi arkadasla (armand) fransız bir ailenin evine yemeğe gittik.bildiğin, şarap seçtik, aldık ve evin yolunu tuttuk. enteresan bir deneyimdi, mecburen paylaşıcam..

bu french aile, hakkaten fransız; yani yeni gelmişler sanki armand buranın prensiymiş de onları karşılamış gibi bir hava vardı..ya da tamamen benm hayal gücüm:) herneyse, ev cok guzel bir yerdeydi, tam louisa avenue'nun kosesinde, luis vuitton'un karsisinda kaliyor felan.. tek daire, asansore biniyorsun, yukari cikiyorsun asansor evin kapisi oluyo..umarm ana konu anlasilmistir. zaten aile tahiti'deymis burdan once, 2 ay masmavi denizin dibinde, filmlerde gordugum o egzotik bungalovlarda falan kalmislar. diceksiniz ki, ulan her anlatina da nası inanırsın saf saf :) valla, fotoları gördüm, yeminle :D

efenim, girdik salute falan, sömine cayır cayır, ortada sirin kız gibi bir oglan cocugu bagrıs cagrıs! neyse, ickilerimizi aldık (aperatif), tam "hmmm, evde de cocuk var, sigara da icirmez simdi bunlar, balkon nerde acaba" derken, victor'un babası hemmen kati suretle sigarasını yaktı. dedim, iyi yaaa :) victor demisken evet, miniğin adı victor, ama vigkhtoo die okunuyor.. (tuba, gelince victora böle seslenicem, şaşırmayın)

SANYO DIGITAL CAMERA
üzerindeki kıyafet hakkında hic bir fikrim yok! giyindi geldi, ayaklar çıplak, butun salon oyuncak, saclar keza kıvır kıvır:) hmmm bi de, victora surekli bebe diye hitap ediliyor, bizdeki "ooolum, bi dur" ya da "ooolum, bi sus" gibilerinden, bebe oraya bebe buraya.. ama boyle dedigime bakmayın, bizdeki gibi ilgilenme yok. yani, kendi halne bırakmışlar cocugu. arada annesi goz ucuyla bakıyor ama, cocuk kendini sömineye atsa "aaaa bebeeeee? napıyorsuuuun? hmmmm dene de bi gor, hadi bakalım canım, atla şömineye" falan dicekler:) ben annesinden daha gergindim:)

herneyse, benm turk oldugum beyan edildikten sonra, hemen bi domuz eti sorusu geldi haliylen: dedim, yaaaa yapmayın, bunlar 5binyıl önceydi, artk sormayın su soruyu yaw (tabi, inancı gereği yemiyenlere saygımız sonsuz, ben kendi adıma konusuyorum..) gelmişim bruksellere, hele bi de has fransız evine, ne varsa yerim valla!! demeye kalmadan, bir iki kuru kızartılmıs patates, tatlımsı ama ne idüğü belirsiz bir sos ve biftek geldi sofraya. tamam biftek hakkaten az pişmiş, acaip güzeldi, tam bana gore ama... üc nokta koyuyorum gerisini "yemekteyiz"den tamamlayın. (nası ama? güncel turkiye konularına da değindirerekten yazarım abicim ben bu anıyı!!!)

SANYO DIGITAL CAMERA           french mami 

hmm evt, nerde kalmıştık...yazının başından beri atladığım, ama yemek sonrası sofra muhabbetine kadar önemli olmayan konuya geldi sıra: evde armand dısında kimse ingilizce bilmiyooooor! diyorum ya, gerçek fransızlar bunlar! ya inanamıyorum, sosyal seviyeleri bayaa bayaa yuksek, muhtemelen iyi eğitimliler, ama ingilizce yok birader! hem de hiç! arada good? falan die soru cumlesi taklidi yapan ilgilenmelerde bulunuyorlar ve ardından bastır anam fransızca??? ya, anlamıyorum ki?? tamam je suis ekin, je suis etudiant falan ama başka yok! olsa dükkan senn esprisi uygun buraya.. hayır bi de, sanki yuksek sesle anlıcakmısım gibi ses volumleri hafif yukseliyor. hani, turkiyede de, yabancılara yapılır ya, yuksek sesle turkce konusunca anlasılıyor sanki! aman diyim, noolur siz siz olun böle davranıslara girmeyin, zira karşınızdaki- bu hikayede kurban ben oluyorum- gercekten deli oldugunuzu dusunuyor.

ya iste, bole anlamsız bir kısır dongu sofrabası muhabbetine girdik. bu kısım, fransızca dublaj olması haliyle biraz sıkıcı, ama ortam keyifliydi. arada armand bana donup, butun konusulanları, o kadar sarabın etkisiyle girdiği sarhoşluk halinden kalan ingilizcesiyle bana anlatmaya cabaladı. yazık kuzum:) diyemedim de, ya bosver, takılın siz, zaten gece olmus 2, hala iciyoruz, bosver takıl canım sen:) ben butun japone turist edamla fotograf falan cekerim:)

SANYO DIGITAL CAMERA           armand

hmmmm bi de, saat olmus 1-2, hayır abicim o bebe yatmadı! hala butun enerjisiyle salonda kosturuyor! arada beni cekistirip elime tutusturdugu plastik golf sopasıylan da futbolumsu bisi oynuyoruz falan. ben yoruldum, o cocuk yorulmadı.. enteresan olan, ne anne, ne baba, durup da "bebeee, hadi canm yat artık sen" demedi. birgun cocugum olursa, aklımdan cıkmayacak sahneler bunlar :)

SANYO DIGITAL CAMERA           victor baba

bu arada, bir not daha: turkiyede icki falan icilmiyor! yemek oncesi rakımsı, anasonlu bişi ictik (ki ben hiç haz etmem anasondan, ama mecbur limonata rakı arası şeyi içtim) sonra yemekte 2 adet sarap tuketildi (evt iyiydi) sonra yetmedi, kadehte kalan son yudum saraplara portakal likoru die acıkladıkları ama aslen bildiğimiz kolonya olan bir içki daha eklendi! ben, buyuk bir nezaket ornegi sergiler gibi elimi bardagın ustune hafifçene kapatarak, noogh meghksii dedim. ben, gecenin devamında kahve içtim! kahve. bir daha yazayim, annem okuyamamış olabilir: kahve!

neyse gecenn sonunda kapıya dogru yonelirken, sanıyorum saat 2bucuk falan, victor elinde golf sopası elimden cekistiriyordu.. ee tabi, onun gibi ben de uzun cumleler kuramadıgımdan "bu dev abla da konusamıyor, demek bu da benm gibi cocuk, o zaman golf oynayalım" demiştir içinden herhalde :)

haaa, unutmadan ufak bi komiklik daha: sofrabaşı muhabbetinin arasında biyerde, victorun babası bana dönüp hebele hübele bişiler dmeye aşladı, hemen ardından çeviri geldi: bunun tanıdığı bir turk varmıs, fransada yasıyormus..." dediiiii, ve elime telefonu tutuşturdu! kalakaldım, teleonun ucunda, muhtemelen benden daha şakın bir turk merhaba dedi! ben en azından gelen telefonu gordum. :D:D:d veeee, beklenildiği üzere, telefonda "turkce" konustuuuuk ve kapattık. herkez mutlu, herkez "aman da, kızcagız turkce konustu, yazık" bakışıyla yarımsever bir edaya büründü. yaaaAAAA!!! ben turk bir hanımın yanında kalıyorum! her gun sadece turk televizyonu gosteren tv izliyorum! hergun turk yemegi yiyorum! sigaramı karsıdaki turk bakkaldan alıyorum! 4-5 apartman ilerimde Kavaklıdere Shop var!! ve kısmetse cumartesi, turk nişanına gidicem!!!! daha ne diyebilirim:)

herkeze iyi sabahlar..ekin....

...

6 yorum:

Neslihan dedi ki...

ben kostuma bayildim...ama benim cocugum olursa zaten kiyafetiyle dunyaya gelir saniyorum. Batman manyaa bi babanin cocugu normal insan evladi gibi ciplak dunyaya gelmez diye dusunuyorum ;)

nora dedi ki...

ahahahah ekin alemsin ya....

sen de onlara bağırarak türkçe konuşsaydın, ne hissettirdiklerini bilirlerdi ^^

Güzel bi gece olmuş ama anladığım kadarıyla =) maceranın devamını bekliyoruz... =)

miracsaral dedi ki...

Fransızlar, İngilizce bilir ama konuşmazlar asla. Onlar söylediklerini çatır çutur anlamışlardır. Umarım ters bir laf etmemişsindir çünkü ben buna benzer bir durumu yapıp, Fransız çocuklarla papaz olmuştum. İngilizce bilmiyorlar diye ağzıma geleni söylemiştim :)

denizero dedi ki...

__Ekin de manyak gözüküyo yanlız.... lake masalar falan.... çok eğlenceli bi geceymiş hakkaten...:))__

lepanto dedi ki...

ben ne yapayım içen fransız aileyi ben türk nişanının fotolarını merak ediyorum asıl:P

nora dedi ki...

aslında fransızlar ingilizce bilir ama konuştuklarında çok komik bir görüntü ortaya çıktığından konuşmamayı tercih ederler... En azından bizim hocalara sorduğumda hep bu cevabı alıyorum ^^