30 Ocak 2009 Cuma

gel-git zamanı ve beyaz etekli kadın

hep bu konuda yazmak; konusmak istemisimdir. sanki birtek ben yasıormusum da, ya da en saglamını ben yasıormusum da, ya da en iyi ben yorumlarmısım gibi.. nope, sadece konuyla ilgili konusasım var..

SANYO DIGITAL CAMERA

herkez yok mustiymiş, yok kara şimşekmiş bu tarz hatıra anlatır eski televizyon kültürüne dair. tamam ben de kara şimşek falan olmuştum. ama bu nostaljik televizyon muhabbeti açıldığında, aklıma gelen ilk, ama konu müsait olmadığı ya da abes kaçacağı ya da "amaaan kime ne sıkıcı bi konu zaten" dediğim görüntü bir reklama ait. hatırladıklarımın bir kısmı hayali olabilir, gercekliğine karar veremiyorum ama görüntüyü anlatıyorum: siyah hafif kabarık saçlı, genç olmayan-sanırım ortalı yaşlarda- bir kadın, altında beyaz o zamanların kloş denilen dizlerinin altına kadar uzanan ama yürüdükçe dalgalanan bir etek var. üstünü hatırlamıyorum, herhalde vurgu yapılan konu iyi verilmiş reklamda ki, kadının üstünde ne var hiiiç hatırlamıyorum. neyse efenim, bu beyaz etekli "hoş ve modern" kadın, muhteşem mutluluklar diyarı evinin bahçesinde oturup kalkıyor, hamakta oturuyor, kalkıyor, bi böle gülücükler falan.. ve reklam bitiyor. evet bitiyor! ve küçük ekin mal gibi bakıyor. "biri bana bunu açıklasın???" herhalde aklımı çok kurcalamış olucak ki, hala ne olduğunu anlayamamanın verdiği "kral çıplak" paranoya halini hala anımsarım.

a8baa35f719d77607db4931501644237 photo by roseonthegrey

reklamın, neyin reklamı olduğunu seneler sonra, mecburi kadınsal problemle karşı karşıya kaldıktan, olayın düzenine istemiyerek ve anlamıyarak da olsa alıştıktan sonra, başka bu tarz bir reklamı görünce anladım. "hmmmmmmm, demek herkezin anladığı ama benm idrak edemeyerek içselleştirmek zorunda kaldığım sorun buymuş.." diyebildim.

6eec5020def3e432 graphic design by ersinhanersin

>> o dönemlerde hatırlıyorum, bu kadar amaçsız, saçma, manasız, kelalaka, gereksiz, ağrısızı yok mu bunun? dedirtecek kadar; hatta ve hatta bütün cahilliğimle "o zaman yumurtalıklarımı aldırayim?" dediğim bir mevzuydu. yanlıs anlasılmasın, erkek / kadın ayrımına girip, şoke olma durumu değil. doğal ve olması gerektiğini bir şekilde anlamış, sadece kontrol edilemeyişine takmıştım kafayı. dönemin kız arkadaşları sırayla olaya girerken konuşmaları duyup, "ya, o ne komik şey yaa, çi.lerini nası tutuyorlarsa bunu da tutsunlar! bu kadar abartılcak ne var anlamıyorum" yorumları yapardım. tut tutabilirsen şekerim!!!

> tamam, herseyi anladık. kabullendik; apranax, novalgin, buzkopan vesaire ile destek mangasıyla kanka olduk da, bu kediler kanamıyorlar mı yaaaa????

My_Aunt_Flo_Visits_Again_by_ShadowCatLurking by shadowcatlurking 

ps: üfff şimdi kedi meselesiyle ilgili biton yorum gelir yazmasamıydım yaw :S

27 Ocak 2009 Salı

streetartfalan.blogspot.com

daha once yazmistim fakat, yan menuleri kaldirdigimdan tekrar yazmakta fayda var.. streetartfalan adıyla bir blog actım; stencil grafitti, efendime soyliyeyim wall-painting gibi çeşitli streetart gorsellerini topluyorum. guzel ve genis bir arsiv yapmak uzere giristigim bu is, bir sure sonra elinde makina ufak tefek sokak aralarına, binaların olmadık yerlerini arastirmaya kadar varan şizofrenik davranışlara donuyor ama benim de şehirden anladığım biraz da bu. galeri dışı unknown sanat işte...

SANYO DIGITAL CAMERA            
SANYO DIGITAL CAMERA
etrafınızda bulunan, gözünüze ilişen ve hatta kendi eserlerinizi paylaşmanız umuduyla: www.streetartfalan.blogspot.com

SANYO DIGITAL CAMERA            
..

mine hanım fact number one

gecenin bir yarısı bi şekil uyandım.. "ııııh, yok uyucam yaaa... valla uyucam..... tamam kalktım.." ole bakındım etrafıma.. değişen hiç birşey yok, evt uyandık! once sudoku çabalamaları, sona madem uyandın ve uykun yok, bari kitap oku diyerekten, bir onceki yazıda bahsettigim türkçe kelimelerle dolu kitabı aldım elime..

bir sure sonra, kendimi karşı konulmaz bir biçimde bulduğum durum manzarasını tarif ediyorum şimdi: mutfaktayım! elimde vişne kavanozuna bandırıp da cıkardıgım kahvaltı bıçağım, öbür elimde sigaram; gözüm mutfak masasında açık duran satırlarda.. hadi neyse buraya kadar fena sayılmam. ama sonra, bilinçsiz bir şekilde ocaktaki suyun altını yakıyorum; kahve fincanına az bi kahve koyuyorum: düsünce su, "gece olmus saat 4, cok kahve koymayayim ki, iice uykum kaçmasın.. hmmm ne 'söylen' mi? yok yaaa o kelime 'söylem' diilmiydi?.. "

su ısındı, kahve fincanına suyu doldurdum. alışkanlık işte fincanın hepsini asla doldurmam, yarıdan biraz fazla koyarım hep. bunun sebebi aslında basit hem sakarlığıma güvenerek orda burda kahve lekesi bırakma ihtimalini azaltmak, hem de ben kahveyi saatlerce içebilirim soğusa da farketmez, bari az olsun ki hemen bitsin, sona tekrar sıcak kahve alayım.. (gerci bu konu da mine hanım fact'lerine giriyor ama daha sonra) hmmm, neyse ne diyordum.. evt, fincanı yarıya kadar doldurdum, masaya yoneldim.. ama bir an durdum ve vazgectim buzdolabına yöneldim: "yaaa şimdi az koydum ama kahve kahvedir, ben en iyisi uzerine süt ekleyeyim de uykum kaçmasın, hem iyi olur sıcak süt gibi " derken elimde rengi bayaaa süte kaçan, kahve tadını zor bela alabileceginiz bir kahveyle mutfakta gecenin bir yarısı otururken buldum...

>>> bir an söle kendimden uzaklaşıp bi baktım yine kendime: Annneeeee!!!!!

IMG_5941
öpüldünüz mine hanım...

ussal tümevarımlar:: v.1.12

bu aralar, acaip turkce kelmelerle örülmüş bir kitap okuyorum. aslında okumak denmez, okumaya çabalıyorum. ama pek niyetliyim, bitiricem..

>> kızlar ve anneleri hakkında bir yazı yazayı düsündüm.. sona bu yazıyı genellemelere dayanarak yazamıcak kadar içselleştirdiğimi, gözlemlerimin tamamen narsist bir bencillikle sınırlandığını farkettim... hayır, buna hiç bir şekilde vurgu yapmayaraktan, direkt olarak mine hanım fact'leri baslıgında yer vericem bir sonraki yazımda...

>> kitaba geri donersek, kitap post-yapısalcılık ve post-modenizim adıyla zaten hafif bir ürkütmeceye sahip dış görünüşüyle elimde 5 sene kadar durdu. buraya gelirken ozellikle yanıma aldım, okuyacak baska birsey bulamayıp zorunluluktan okuyayim diye..

lisanstayken, sene olmus dort, bize felsefe dersi verdiler.. mehmet (soyadını şu an hatırlayamadm..hatırlayanlar yoruma yazsınlar) hoca, sanıyorum zorunluluktan bu derse girmişti.. yarım dönemde, zaten dorde gelene kadar bazı fikirlerini oturtttugunu zanneden, mezunyet senesinin getirdiği bütün geyiklikle derse gelen o kalabalıga ingilizce felsefe dersi vermek herhalde pek zordu. şimdi düsünüyorum da, ben olsaydım tirtir titrerdim. bi kere o kadar yogun bir felsefe dersinin mumkunatı yok. eger bu ders gerekliyse (ki ben gerekli oldugu konusunda acaip ısrarcıyım) ikinci sınıfta verilmeliydi diye dusunuyorum... akıllar bi karış havadayken çıtooonk diye vurucaksın zavallıcıkları, iligilenenler, daha sonradan ilgi duyacaklar icin temel olucak... (misal ben :))

bunların hepsi gec kalınmıs okuma haritaları... okunacak coook sey var..

>> bir de, reklam vereyim: arko nem'in bogurtlenli kremini şiddetle ve buyuk bir tutkuyla reklamize etmek istiyorum. bogutlenli yogurt kokusuyla hayatını geçirebilen, gozlerini kapayıp burun deliklerinden bu kokuyu içine çekerken suratına yerlesmesiyle anlık huzur yakalayabilen biriyseniz, hemmmen alıyorsunuz.. hmmm krem ozelliklerine gelince, kokusu ve kıvamı o kadar guzelki, herhalde krem anlamında da iyi gibi gelior.. pek yorum yapamıcam bu konuda...

21 Ocak 2009 Çarşamba

french dinner at belgium

film ismi gibi oldu :) burda edindiğim bi arkadasla (armand) fransız bir ailenin evine yemeğe gittik.bildiğin, şarap seçtik, aldık ve evin yolunu tuttuk. enteresan bir deneyimdi, mecburen paylaşıcam..

bu french aile, hakkaten fransız; yani yeni gelmişler sanki armand buranın prensiymiş de onları karşılamış gibi bir hava vardı..ya da tamamen benm hayal gücüm:) herneyse, ev cok guzel bir yerdeydi, tam louisa avenue'nun kosesinde, luis vuitton'un karsisinda kaliyor felan.. tek daire, asansore biniyorsun, yukari cikiyorsun asansor evin kapisi oluyo..umarm ana konu anlasilmistir. zaten aile tahiti'deymis burdan once, 2 ay masmavi denizin dibinde, filmlerde gordugum o egzotik bungalovlarda falan kalmislar. diceksiniz ki, ulan her anlatina da nası inanırsın saf saf :) valla, fotoları gördüm, yeminle :D

efenim, girdik salute falan, sömine cayır cayır, ortada sirin kız gibi bir oglan cocugu bagrıs cagrıs! neyse, ickilerimizi aldık (aperatif), tam "hmmm, evde de cocuk var, sigara da icirmez simdi bunlar, balkon nerde acaba" derken, victor'un babası hemmen kati suretle sigarasını yaktı. dedim, iyi yaaa :) victor demisken evet, miniğin adı victor, ama vigkhtoo die okunuyor.. (tuba, gelince victora böle seslenicem, şaşırmayın)

SANYO DIGITAL CAMERA
üzerindeki kıyafet hakkında hic bir fikrim yok! giyindi geldi, ayaklar çıplak, butun salon oyuncak, saclar keza kıvır kıvır:) hmmm bi de, victora surekli bebe diye hitap ediliyor, bizdeki "ooolum, bi dur" ya da "ooolum, bi sus" gibilerinden, bebe oraya bebe buraya.. ama boyle dedigime bakmayın, bizdeki gibi ilgilenme yok. yani, kendi halne bırakmışlar cocugu. arada annesi goz ucuyla bakıyor ama, cocuk kendini sömineye atsa "aaaa bebeeeee? napıyorsuuuun? hmmmm dene de bi gor, hadi bakalım canım, atla şömineye" falan dicekler:) ben annesinden daha gergindim:)

herneyse, benm turk oldugum beyan edildikten sonra, hemen bi domuz eti sorusu geldi haliylen: dedim, yaaaa yapmayın, bunlar 5binyıl önceydi, artk sormayın su soruyu yaw (tabi, inancı gereği yemiyenlere saygımız sonsuz, ben kendi adıma konusuyorum..) gelmişim bruksellere, hele bi de has fransız evine, ne varsa yerim valla!! demeye kalmadan, bir iki kuru kızartılmıs patates, tatlımsı ama ne idüğü belirsiz bir sos ve biftek geldi sofraya. tamam biftek hakkaten az pişmiş, acaip güzeldi, tam bana gore ama... üc nokta koyuyorum gerisini "yemekteyiz"den tamamlayın. (nası ama? güncel turkiye konularına da değindirerekten yazarım abicim ben bu anıyı!!!)

SANYO DIGITAL CAMERA           french mami 

hmm evt, nerde kalmıştık...yazının başından beri atladığım, ama yemek sonrası sofra muhabbetine kadar önemli olmayan konuya geldi sıra: evde armand dısında kimse ingilizce bilmiyooooor! diyorum ya, gerçek fransızlar bunlar! ya inanamıyorum, sosyal seviyeleri bayaa bayaa yuksek, muhtemelen iyi eğitimliler, ama ingilizce yok birader! hem de hiç! arada good? falan die soru cumlesi taklidi yapan ilgilenmelerde bulunuyorlar ve ardından bastır anam fransızca??? ya, anlamıyorum ki?? tamam je suis ekin, je suis etudiant falan ama başka yok! olsa dükkan senn esprisi uygun buraya.. hayır bi de, sanki yuksek sesle anlıcakmısım gibi ses volumleri hafif yukseliyor. hani, turkiyede de, yabancılara yapılır ya, yuksek sesle turkce konusunca anlasılıyor sanki! aman diyim, noolur siz siz olun böle davranıslara girmeyin, zira karşınızdaki- bu hikayede kurban ben oluyorum- gercekten deli oldugunuzu dusunuyor.

ya iste, bole anlamsız bir kısır dongu sofrabası muhabbetine girdik. bu kısım, fransızca dublaj olması haliyle biraz sıkıcı, ama ortam keyifliydi. arada armand bana donup, butun konusulanları, o kadar sarabın etkisiyle girdiği sarhoşluk halinden kalan ingilizcesiyle bana anlatmaya cabaladı. yazık kuzum:) diyemedim de, ya bosver, takılın siz, zaten gece olmus 2, hala iciyoruz, bosver takıl canım sen:) ben butun japone turist edamla fotograf falan cekerim:)

SANYO DIGITAL CAMERA           armand

hmmmm bi de, saat olmus 1-2, hayır abicim o bebe yatmadı! hala butun enerjisiyle salonda kosturuyor! arada beni cekistirip elime tutusturdugu plastik golf sopasıylan da futbolumsu bisi oynuyoruz falan. ben yoruldum, o cocuk yorulmadı.. enteresan olan, ne anne, ne baba, durup da "bebeee, hadi canm yat artık sen" demedi. birgun cocugum olursa, aklımdan cıkmayacak sahneler bunlar :)

SANYO DIGITAL CAMERA           victor baba

bu arada, bir not daha: turkiyede icki falan icilmiyor! yemek oncesi rakımsı, anasonlu bişi ictik (ki ben hiç haz etmem anasondan, ama mecbur limonata rakı arası şeyi içtim) sonra yemekte 2 adet sarap tuketildi (evt iyiydi) sonra yetmedi, kadehte kalan son yudum saraplara portakal likoru die acıkladıkları ama aslen bildiğimiz kolonya olan bir içki daha eklendi! ben, buyuk bir nezaket ornegi sergiler gibi elimi bardagın ustune hafifçene kapatarak, noogh meghksii dedim. ben, gecenin devamında kahve içtim! kahve. bir daha yazayim, annem okuyamamış olabilir: kahve!

neyse gecenn sonunda kapıya dogru yonelirken, sanıyorum saat 2bucuk falan, victor elinde golf sopası elimden cekistiriyordu.. ee tabi, onun gibi ben de uzun cumleler kuramadıgımdan "bu dev abla da konusamıyor, demek bu da benm gibi cocuk, o zaman golf oynayalım" demiştir içinden herhalde :)

haaa, unutmadan ufak bi komiklik daha: sofrabaşı muhabbetinin arasında biyerde, victorun babası bana dönüp hebele hübele bişiler dmeye aşladı, hemen ardından çeviri geldi: bunun tanıdığı bir turk varmıs, fransada yasıyormus..." dediiiii, ve elime telefonu tutuşturdu! kalakaldım, teleonun ucunda, muhtemelen benden daha şakın bir turk merhaba dedi! ben en azından gelen telefonu gordum. :D:D:d veeee, beklenildiği üzere, telefonda "turkce" konustuuuuk ve kapattık. herkez mutlu, herkez "aman da, kızcagız turkce konustu, yazık" bakışıyla yarımsever bir edaya büründü. yaaaAAAA!!! ben turk bir hanımın yanında kalıyorum! her gun sadece turk televizyonu gosteren tv izliyorum! hergun turk yemegi yiyorum! sigaramı karsıdaki turk bakkaldan alıyorum! 4-5 apartman ilerimde Kavaklıdere Shop var!! ve kısmetse cumartesi, turk nişanına gidicem!!!! daha ne diyebilirim:)

herkeze iyi sabahlar..ekin....

...

dinazor ta..agı in da street!

günce..ekinklch.blogspot.com ekin'in guncesi demek di mi? gun byunca bazı bloglara baktım; ogretim uyesi olan, efendim saygın iş sahibi olan insanların bloglarına baktım.. o kadar içten, o kadar kendilerinden yazmıslar ki kıskanmadım değil. bana gore, acınası da degil.. hissettigi seyleri yazmıs birader. hangi kelimelerle hissediorsa, içinden hangi cümleleri kuruyorsa yazmıs..

SANYO DIGITAL CAMERA            
....(içimden geçen cümleleri scan ettim, yazdm... sona düsündm.. ve sildm :) gereksiz geldi.. ama yazmak 2-3 saatliğine de olsa paylaşmak iyi geldi.. hani gunluğune yazarsın da rahatlarsın ya, ya da non-stop soylenirsin de rahatlarsın ya, bu da öle bişi herhalde.. yazdklarımı sildim ama ilgili bağlantım aşağıda..)

http://es.youtube.com/watch?v=58YmeVz1MwA

>>(bu arada ben ordaydım, yanımda "yaaa kim bu rasit yaaa??" diyen zeyneple beraber...)

ps: tik, hocamdan aldığım bilgilere göre olumlu geçmiş.. çalışmaya devam

19 Ocak 2009 Pazartesi

tez izleme

yarın tez izlemem var.. gelecek haberlerden sonra, modumun durumuna gore yazarm artk... umarm kotu bisi cıkmaz..

pop003
ufff feci gerici bisi yaaa, ve orda olamayıp, gelecek herhangi bir elestiriye cevap veremicek olmak beni feci geriyo.. midem allak bullak, sanirsin first date'e cıkıcam ve hic fransızca bilmiyorum, gibi.. bu gece zor uyurum ben.. artık, sıkıntıdan mektup yazarım nesli'ye deniz'e, papa'ya..

17 Ocak 2009 Cumartesi

art nouveau in brussels..

kendi kendime kesfettigim bir bina. elimdeki kitapta da yok.. dolayısıyla kendimi kaşif gibi hissediyorum!!! sanırsın yeni dunyayı kesfettim..

ole elimde makine, o eller de buz tutmus, dolanıyordum.. streetartfalan için malzeme topluyordum. tam tren tünelinden cıktım, allak bullak olmus gozlerim, orda burda ufak sticker aramaktan, ahanda köseden gozuktu.. kafamı bi kaldırdım, muhtesem art nouveau desenleri ve karşımda.. tamam resimleri gorunce amma da abarttın diceksiniz, ama g.tümün tavana vurus halidir bu!

SANYO DIGITAL CAMERA

SANYO DIGITAL CAMERA

> resmler pek bi soluk.. oynamadan koydum.. balkon demirlerinin islemeleri falan.. neyse... ole iste..

zarfartladıklarımdan...

SANYO DIGITAL CAMERA            
...

16 Ocak 2009 Cuma

anger management theory

teori meori, ciddi bisi yazmicam.. bikac resm, biriki sadece bana anlamlı cumle.. blog dedigin nedir ki, aslında kendine yazıorsun butun hepsini..butun mektuplar, butun kitaplar gibi.

Angry_by_Tarelkin

resim: http://Tarelkin.deviantart.com/art/Angry-39052630

icinde, azar azar biriken kopuklerin ufack bi nedenle patlamasını nası engellersin.. hemen cvp: dısavurumsal bir sosyal hayat yasıyarak.. ya bu birikimlerin anlamsız, aptalca yada yersiz oldugunu biliyorsan noolcak: normal insanlarla iletişimde kalabilmek adına bastırma yoluna gidersin.. kim neden anlasın ki krizlerini? evt bunun adı kriz! sona derler sana "ya cok sinirli bi insansın sen yaa! kaşlarının arasındaki cizgilerden belli!!" ya, üstüme gelme birader, gözlerimiz bozuk!! herseye bi acıklama gelir.. bu yazdıklarmın hic bir anlamı, hic bir nedeni, varacagı hic bir nokta yok.. dısa vurum diyelim gecelim..

angry_by_BLueCL0ver

resim: http://BLueCL0ver.deviantart.com/art/angry-41524672 ..

deviantta dolasma sonrasında, zarflarımın bunca favori edilmesinin verdigi masturbasyonsal duygu esliginde (+ bide jupiler var tabii) asagıdaki fotoda takılı kaldım :)

Angry_guy_Ver_2_by_blackandecker resim: http://blackandecker.deviantart.com/art/Angry-guy-Ver-2-56766635

yorum yok... :P

15 Ocak 2009 Perşembe

north musun la gelen northwest misin ile giden bi hikaye işte...

araştırdığım bütün kaynaklarda hareketli tipografi (kinetic typography) Saul Bass'ın North by Nortwest film jenerikleri ile başladığını yazsa da, aslında daha önce avantgarde experimental film makerlarının bazı denemeleri olmuş. tabi aslında basicly bunlar da film jeneriği kıvamında ama.. north by northwestten de bööö geldi valla. bu tez konusunu belirlediğimden beri North oldum yeri geldi northwest oldum...

stanvdb-alamonde-1959
stanvdb-alamonde-1959-2
üstteki screenshotlar, Stan VanDerBeek’in 1959 yapımı “A La Mode” filminin giriş jeneriğinden.. kolaj tekniği ile hareketi birleştirerek yapılmış olan filmde, görüldüğü üzere gazete küpürlerinden kesilmiş görüntüsüne sahip tipografik elemanlar kullanılmış. film
www.ubu.com sayfasından film linklerinden bulunabilir.

alexeieff_nescafe
bu da, Alexandre Alexeieff’in 1957 yapımı “Cent Pour Cent” filminden görüntü. aslında fim demek doğrumu bilemiyorum. evet sinema filmi teknolojisiyle yapılmış. yani video teknolojisi yok ama animasyon kategorisine de giriyor. hmmm bir de nescafe reklamı olması dolayısıyla reklam filmi kategorisine de giriyor. film you tube'dan izlenebilir. bu arada bu filmi normal formatta bulabilen biri ve benmle paylasmak isteyeniniz olursa acaip sevinirim :) you tube'dan filmleri alamıyorum :(

hola chika!

eveet... sabahtanberi uzerine oturdugum po..mla agrıyan butun vucudumun sinyallerini dikate almayaraktan, sürekli yazma durumundayım. unutmusum nası resmi ve akademik dille yazılır.. kelimeler aklıma gelmeeez, gelse de begenmem.. sıkıcı ama nası feci sıkıcı.. aslnda araştırma kısmı degil sıkıcı olan, sadece yazma, toparlama belli bi düzende yazmak sıkıcı olanı.. keske bir fişim pirizim olsaydıda, usbyle bilgisayara baglanabilseydim. sone "open file" diyip, hooop copy-paste, hatta cut-paste bilgisayara atsaydım kafamdakileri. sona gelsin control p'ler!!!

fena gitmiyor ama.. yani hocalarımı bilmem ama ben yazdıklarımdan memnununm. mutlaka ki göremediğim eksiklikler vardır. zaten o yuzden hala asistanım :)

okuldan problem yaşıyorum. ama sanırım bu normal aramızda iletişim yoksunluğu var, yoldan dolayı. sanıyorum gelince hersey yerine oturur.. nasılsa dersimi çalışıyorum di mi? bu şey gibi oldu, mahkemeye çıkıyorsun ama nasılsa masumum diyorsun, suçlu bulunmam imkansız. ama bir de bakıyorsun ki masum oldugunu bir tek sen biliyorsun.. komik. neyse, herseyin yoluna girecegine eminim. SANYO DIGITAL CAMERA
hava güzel bu aralar, yani çaı katından kafamı uzatınca güzel gelio :) tamam tamam kendimi acındırmayacagım.. hele su tez raporunu toparlayayim, dışarı çıkarım nasılsa.

o kadar tez guncesi die etiket açtık di mi? nasılsa dolduracağımı biliyordum :)

13 Ocak 2009 Salı

zarfartladıklarımızdan mısınız?

SANYO DIGITAL CAMERA
dayanamadım, fotoladm ve deviant'a koydum hemen :) buyrunuz linkler: ekinklch on deviantart

> noracm, sennkini fotolamadm. sen gelince fotolayip yollarmisin bana? onu da koyayim..

..

brukseldeyim..

bu başlıgı atıyorum cunku, bazı yanlıs anlamaları duzeltmek durumundayım. brukseldeyim, ve ankarada oldugum sure icinde blog girisi yapmayı dusundugum konuları burdan yazıyorum. beni nie aramadn, aa ankaradamısın gibi msn mesajları geliyor.. kısa bir sure ankaradaydım, takdir edersiniz ki cok vaktim olmadıgından ve baska burda yazmak istemedigim sebeplerden herkezi arayamadım... (kızmayın)

SANYO DIGITAL CAMERA
o kadar brukseldeyim ki, mektup yazım olaylarını bitirip bugun postane yolunu tutacağım :) bu arada belirtmem lazım, chimay (şimaa die okunuyor) favori biram, ama ardından gelen kahve ile :)

> noracm, mektubunu aldm, cvp bile yolladm.. hemen sennkine cvp verdim, dun yolladım sekerim, hic meraklanma. ve burdan sana bir kere daha tesekkur etmek istiyorum. gelirgelmez gordum mektubunu, hem cok sevndim, hem de acaip duygulandm.. zaten bilenler biliyor, bu aralar sevgi kelebeklerinin dolastıgı midemde, bir cırpınıs daha yarattın. üfff beaaaa amma edebiyat yapmaya çalışıp da beceremeyen bir tip oldum yaw... devamını bekliyorum haaaaa!!!

SANYO DIGITAL CAMERA            
> kendi kendime plan yaptım, once mektuplarını yaz sona da teze devam et diye.. tahmin edersiniz ki, hala mektup yazmaya cabalıyorum.. tezi ertelemek ugruna :P ama bugun insallah çalışıcam.

.

11 Ocak 2009 Pazar

inrock in dip (sahnesiz)

persembe gecesi (yine) inrock'ı, (yeni) dip'te izledik. bayagıdır izlemiordum.. iyi geldi bea!! sayın ayça dönmezin, kapıdan ayagını atar atmaz sahneye cagrılması da ayrı bir guzelik olup, fatih ve aycayı beraber dinleyerek aradan cıkartmak gibi oldu.. geceden fotolar:

SANY0152
ardndan gelen, suleyman bagcıoglu ve ayca düeti de süpperdi yaw :)

SANY0160
sahnenin tavannda yer alan peace isaretine dikkat cekmek isterim.. gidenler de dikkat ceksin... fotolarda pek gozukmuor..neysem, asagıda da, diger inrock indip resimleri:

SANY0144dotdididot dodididot, kemal beyler de burdaymışşş 

SANY0198tekrar fatih bey ve performans edası.. (wish u were here" icin tekrar tesekkurler..)

SANY0143 cem enişteyi, yakn plan koymassak pek ayp olur valla:
"ceeeeem bizi tiskoya götür artıkın yaaaa"
..

yaaa bi de ne dicem... dayanamayaraktan nicole'un garsonunun fotografını da koymak durumundaym. boyle bir garson modeli yok abicim:

SANY0092 
.

aramızda kalsın...

aramızda kalsın, ben ankarayı seviorum ya.. soguk ve sevimsiz ankarayı, gri gri bakan ankarayı, iç bunaltan ankarayı pek bi seviyorum... bu tanıdık olmayla ilgili bi durum sanıyorum.. hani memleket geyiği gibi.. o yazın gidilip de dönülen tatilerde eskişehir yolunun tanıdık bordurlerini gorunce, amanın geldik yaw, ne guzel dersiniz ya.. ben derim.. gozleriniz degisiklik arar, değisen herhangi bir şey, nebilim renk? dukkan? herhangi bir concept? hayır, hiçbirşey değişmez ankarada:) bildigin, denizi olmayan soluk ankara..

atakule-ankara
bu fotograf umitchan makinasına ait... bizim evden, kısları soguk soguk esen, yazları gümbür gümbür seslenen salon penceresinden..

ekin-makina1 
elime canon geçirmişim, çekecem tabi şekerim.. bu arada hemen bilgi vereyim: ankaraya gelmişken cemale ugramamak buyuk hata olur diyerekten, 3-5 gunümü cemalde geçirdim.. duydum ki feci dedikodular yayılmış cemal arabacı hakında; yok 17 yaşında kızı varmış, yok acaip karanlık insanlara dövme yapıormuş falan.. lütfen rica ediorum, duzgun duzgun iş yapan bi adamın böle dedikodusunu yapmayın yaw!! komik, biz bayaa gulduk:D birde not düşeyim, adam ben gormeyeli bayaaa sanat adamı olmuş, dövmeye bakıp bakıp düşüncelere falan dalıyo, valla resmen sanat olayına girmiş.. abuk sabuk dövme yaptıracaklar, lutfen adamı mesgul etmeyin :)

ekin-barlas
bu da barlaaaaaas!!!! farkettikki hiç fotografımız olmamış can yarıı barlas beyle.. akçay kkk sağolsun, bana kazandırdıgı bi kısım dostlardan biri barlas.. arada kız peşine kopuyo ama, neyse artık erkektir yapar diyoruz, bağrımıza basıyoruz.. pazartesi geceleri asmalı konak seruvenleri d hala hatırımızda yaaaani :P

iklim-mezuniyet 
yaaa fotografa gel birader yaaa!!! bole mezuniyet fotosu gordunuz mu yaaaa!!! "hele bi mezun olim, bakın eler yapıcam " bakışıyla beraber bilkent hukuk mezun adyı iklim kılıç karşınızda!!! ne demiş bilmiş kişi, bak! bak! bak! ben kendi mezunyetimi hatırlıyorum da, rezaaaaletti!! erkek çocuk fotografı ile birlikte tembellikten yıllık yazılarının olması gerekn bölümün booomboş olduğu bir yıllık! neyse, bu konuya hiç girmiyelim, gercekten rezalet.. en azndan aileden biri bu konulara özenli de, gurur duyabiliyoruz..

...

sevgiler, saygılar.. ekn..

3 Ocak 2009 Cumartesi

keep on goin' through the chapel of the others

yapacak bisi yok sekerim.. keep on yani.. iyi-kötü, öle-böle, bi sekilde devam edior sana sormadan.. hayr zaten nie sorsun ki? kime sormus ki? sormaz sormaz nankor! yaparsn bi b.klar, ama sormaz nedir? ne degildir? gider, devam eder.. gitsin, devam etsn. sorsa noolur, verecek cevabn var da sanki. oooooo 09 olmus zaten.. umuru olmaz.. (milenyum edebiyati..ne istersen yaz..hepsi sanat..)

keep_holding_on_by_Deeevilishkeep_holding_on_by_Deeevilish.jpg

keep_you_for_your_lovekeep_you_for_your_love.jpg

Keep_smiling_by_wtamasKeep_smiling_by_wtamas.jpg